Başlık
#EvdeKal #Dergi #Kitap #Oku
Kolay Sipariş ve Ödeme
24 Saatte Kargoda!
SEBİLÜRREŞAD MAYIS 2023 - SAYI 1088
SEBİLÜRREŞAD MAYIS 2023 - SAYI 1088
- Marka:Sebilürreşad
- Ürün Kodu:S 1087
- Stok Durumu:1
-
75,00TL
- Vergiler Hariç:75,00TL
Aydın Sorumluluğu
Makul ve vasat zamanlar bir yana, toplumların büyük kırılma
ve kaos yaşadığı dönemlerde söylem ve eylemlerine dikkat kesildiğimiz kişilerin
başında aydınlar gelir. Çünkü olup bitenler hakkındaki tahkikî (reel) verileri
ancak onların verebileceğine dair galip bir zan vardır halkta. Böylesi
zamanlarda, özellikle egemen ve resmî tutuma karşın, aydınların tutumunun
güvenilir olması boşuna değildir. Öyle ya, resmî mekanizmanın sahipleri
özellikle olan biten negatiflikleri gizleme, çarpıtma, aldatma, ideolojik bağnazlık
gibi tutumlarla ve çıkarları doğrultusunda kimi taktiklere başvurabilirler ve
toplumu bir form doğrultusunda güdülemeye çalışabilirler.
Chomsky belki de bu olasılıktan ötürü 1967’de yazdığı
“Aydınların Sorumluluğu” başlıklı yazısında “Aydınlar hükümetlerin yalanlarını teşhir
etme, hükümetlerin eylemlerini bunların nedenlerine, amaçlarına ve genellikle
gizli niyetlerine göre tahlil etme durumundadırlar.” der. İşte bu zorunluluğu
aydınların sorumluluğu ile açıklıyoruz. Onların, her şeyi göze alıp gerçekleri
dile getirmelerine, hile ve yalanları teşhir etmelerine… Aydın olmanın namusu
gereği aklını kullanan, alternatif bilgi üreten bu kişiler, zor zamanlardaki
nitelikli müdahaleleriyle sadece “aydın”lık etiğinin gereğini yerine getirmezler,
bununla birlikte birtakım riskleri de yüklenirler. Bu risklerin başında, egemen
zihniyetin gazabına uğrama riski gelir. Asla muvafık, egemen düzene muhalif
olan aydın böylece kelleyi koltuğa almayı seçmiş olacaktır.
Aydın, bu tutumunu kendisi yararına sergilemez. O, toplumu
için girmiştir bu yola. Gramsci aydın olmanın yegâne şartı olarak bunu görür:
“Aydın halkın tutkularını anlamazsa, onunla arasında duygusal bir bağ
kuramazsa, halkla arasında bir mesafe olursa aydın olamaz.” der. Camus bunu “fedakârlık”
kavramıyla ilişkilendirir. Zola’nın Dreyfus davasına binaen ve dönemin
cumhurbaşkanının şahsını hedefe koyarak kaleme aldığı “İtham Ediyorum” çıkışı
işte bu bağ gereğidir. Birtakım komplolar sonucu ünlü yazarın ülkesinden kaçıp
İngiltere’ye sığınması bir yana, bir süre sonra Fransa’nın Zola’dan özür
dilemesi de Zola’nın “aydın” olarak gücünü gösterir. Bir de tam aksi yönde
tavır alan sözde aydınlar vardır. Paul Baran’ın metaforik bir ifade ile
“profesyonel papaz” dediği ilişik ve yandaş seçkinler… Dostoyevski Suç ve
Ceza’da bunlarla ilgili olsa gerek şu tespitlerde bulunur: “Suç karşısında
kimler sorumludur? Mazluma yardıma kalkmayan bütün eller bu suça bulaşmıştır;
sadece cinayeti işleyen suçlu değil, ek olarak suç karşısında susan herkes suça
bulaşmıştır.”
Aydın sorumluluğu iktidarların, devletlerin ya da kişi ve
grupların doğurduğu her türlü baskı ve zulüm karşısında takınılan tavır ile
hayata geçer. Bizde bu tavrın öncü temsilcisi Sebîlürreşad’ın başmuharriri
Âkif’tir. Başta Safahat’ı olmak üzere onun bütün külliyatı bu noktada eşsiz
örneklerle örülüdür. Kaldı ki Âkif’in sadece eserlerini değil bütün hayatını
“Emrolunduğunuz gibi dosdoğru olunuz!” ayetiyle, Hz. Muhammed’in “Haksızlıklar
karşısında susan dilsiz şeytandır!” ikazı özetlemektedir. Bu özeti, şiirinden
örnek bir metinle görünür kılalım. “Acem Şâhı” şiirinde halkına zulmedenlere
karşı bakın nasıl cephe alıyor: “… ‘Muzaffersin!’ diyen sesler bütün hâindir,
aldanma. Zafer-yâb olduğun kimdir? Düşün bir kerre millet mi? Adâlet isteyen
bir kavmi vurmak gâlibiyyet mi? Nasîbin yok mudur bir parça olsun âdemiyyetten?
Nasıl aldırmıyorsun yükselen feryâda milletten? Emîn ol bunca mazlûmun yüreklerden
kopan âhı, Tependen indirir elbette bir gün lâ’netu’llâhı!” Bir sonraki
sayımızda buluşmak üzere, vesselam